
Lacan’ın 11. semineri içerisinde bulunan Tukhe ve Automaton bölümü çok önemli bir işleve sahip. Aslında ister temel fantezi olsun, ister bilişsel şemalar, ister bağlanma stili veya karşılıklı ilişkisel tekrar olsun. Tüm bunlar Lacancı bir bakış açısından, bu tekrar gösterenler zinciri içinde gerçekleşir ve automaton düzenindedir.
Freud’un ”Haz İlkesinin Ötesinde” isimli makalesinin giriş bölümünde şu sorulur: ‘‘Haz İlkesinin Ötesinde bir başka açıdan da hâlâ güncelliğini korumaktadır; yineleme zorlantısı. Gerçekten de günlük uygulamamız nevrotik ıstırabın en önemli bileşenlerinden birinin bu zorlantı olduğunu göstermektedir. İnsan bilerek veya tamamen bilinçdışı mekanizmalarla yaşamı boyunca niçin simgesel anlamda aynı örselenmeyi tekrar tekrar yaşamaya yönelir?”
Yalnız bu tekrarlama arasında özel bir ayrım yapmak durumundayız: Tuche, birinci düzeye ait olan ve bedende kaygı uyandırın, dürtü ile ilgili bir tekrarlama zorlantısıdır. Travmatik nevrozlar klinik pratik açısından önemli bir örneğe sahiptir. İşlenmemiş, adlandırılmamış bir travmanın tekrar adlandırma ve işlenme çabasıdır. Tuchè, rastlantısal gerçek faktörlerin, bu (Lacancı) Gerçek nedeni tam olarak temsil etmek ve ona hakim olmak amacıyla yapılan bir edimdir. Yine ”Haz İlkesinin Ötesinde” makalesinden uzunca bir alıntı yapacağım;
”Bütün bu istenmeyen olgular ve acılı duygular nevrotikler tarafından aktarımda yinelenir ve büyük bir ustalıkla yeniden yaşanır. Daha tamamlanmamış olan tedavinin kesilmesinde ısrar ederler, utancı yeniden oluşturmayı, hekimi kendilerine karşı ağır sözcükler kullanmaya ve soğuk tavırlar takınmaya zorlamayı çok iyi bilirler, kıskançlıkları için uygun nesneyi bulurlar, bir zamanlar şiddetle arzuladıkları bebeğin yerine çoğunlukla o zamanki gibi gerçek dışı olduğu anlaşılan büyük armağanlar vadederler. Bunlardan hiçbiri geçmişte haz vermiş olamaz; yeni deneyimler biçimini almak yerine anılar ya da düşler şeklinde ortaya çıkmalarının daha az hoşnutsuzluk vereceğini varsayabiliriz. Elbette söz konusu olan, doyuma götürmesi gereken dürtülerin eylemleridir; bunun yerine o zamanlar da sadece hoşnutsuzluk getirmiş olmaları deneyiminden hiçbir ders alınmamıştır. Buna rağmen zorlantının baskısıyla yinelenip dururlar.Psikanalizin nevrotiklerin aktarım olgularında ortaya çıkardığı şeyler, nevrotik olmayan kimselerin yaşamlarında da gözlemlenebilir. Bu kişiler kendilerini izleyen kötü bir kader, yaşamlarında “şeytani” bir güç varmış izlenimi verir; psikanaliz en başından beri böyle kaderlerin büyük ölçüde kişinin kendisi tarafından hazırlandığını ve erken çocukluktaki etkiler tarafından belirlendiğini kabul eder. Bu tür durumlarda kendini gösteren zorlantı, kişi semptom oluşturmak oluyla nevrotik bir çatışmayla hesaplaşıyor olmanın belirtilerini hiç göstermemiş olsa bile nevrotiklerin yineleme zorlantısından hiç de farklı değildir. Her insani ilişkinin aynı sonuca çıktığı böyle kimseler vardır; birbirlerinden ne kadar farklı olsalar da himayelerindekiler tarafından bir süre sonra, nankörlüğün acılarını tatmak kaderleriymiş gibi tamahkârlıkla terk edilen iyilikseverler, her dostlukları dostlarının kendilerine ihanetiyle sonuçlanan adamlar, yaşamları boyunca sayısız kez bir kimseyi kendileri üzerinde ya da kamu için bir otorite konumuna yücelten ama belli bir süre sonra onları, yerlerine başkasını getirmek için deviren kişiler, kadınlarla her ilişkileri aynı aşamalardan geçip aynı şekilde sonlanan âşıklar, vb. Eğer burada bu kimsenin aktif bir davranışı söz konusuysa ve karakterindeki yineleyerek hep aynı yaşantılarla kendisini belli eden, değişmeyen özelliği keşfedebilirsek, bu hep aynı şeylerin “durmadan yeniden oluşu” bizi şaşırtmaz.”
Burada elbette acting out ve passage a l’acte ayrımına girmeyeceğim. Konumuza hemen dönersek, Freud’un bu makalesinde işlemeye çalıştığı mesele gerçekten de her zaman en azından kısmen gerçek şeyin yanında yer alan ve asla tamamen sembolize edilemeyen bir şey için rasyonel bir açıklama sunan bir detaylandırmadır. Özne için tekrarlamasına yönelik her açıklama-neden-sonuç, ancak kısmen başarılı olacaktır, sonuç olarak çağrışım zinciri er ya da geç Gerçek ile yeniden karşılaşacaktır. Bu tekrarlama zorlantısıdır. Bu, tekrarlanan senaryonun neden hiç bitmediğini açıklar: her zaman dürtünün sözelleştirilmeye çalışan kısmından bir kalan vardır ve bu da sürekli olarak daha fazla detaylandırma ihtiyacına yol açar.
Gelelim ”Automaton”a; Kısaca automaton, hem çağrışım zincirini belirleyen hem de Sembolik-İmgesel düzende tekrarı kuran süreci gösterir. Tuche’nin işlenmemiş tekrar zorlaması ile automatonun işlenmiş tekrarı arasındaki önemli bir fark, automaton, artık dürtünün kendisiyle değil, Öteki ile ilişki içinde onun zaten işlenmiş bir versiyonuyla bir yüzleşmeyi ima etmesidir. Özne, Öteki ve dürtü arasında kalıcı bir ilişkisel yapı kurarak ve bir tekrar mekanizması kurar. Bu birincil başa çıkma mekanizmasının nedeni, otomatik, travmatik bir kaygıyı yönetme girişimidir.