Lacan’ın ‘’Psikanalizde Konuşma ve Dilin İşlevi ve Alanı’’ Metninde Yorumlama Tekniği Üzerine Kısa Notlar

İnsan konuşan bir varlık olarak tanımlanıyorsa, bu tanım insanın kelimelerle özel ilişkisi olduğundandır. Kelimeler bir şekilde insanın kaderini belirler; onlar aracılığıyla aşık olunur, onlar üzerinden yas tutulur. Lacan’ın Écrits adlı eseri içerisinde yer alan ‘’Psikanalizde Konuşma ve Dilin İşlevi ve Alanı’’ makalesi tam da bu meseleyi ele alan metinlerden biridir. Belirtmeliyim ki, bu yazıda olan yorum meselesini ifade etmeye çalışırken, klinik yapı meselesi dikkate alınmalıdır. Nevroz, sapkın ve psikoz yapılara müdahaleler farklılık gösterir. Devam edersek, Lacan, bu makalede bir analistin kulağının nasıl duyması gerektiğine ve yorumun nasıl etki ettiğine dair ifadelerde bulunur. Dilin işlevine vurgu için Lacan, özellikle Freud’un erken dönem çalışmaları olan, Düşlerin Yorumu (1900), Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi (1901) ve Espriler ve Bilinçdışı İle İlişkileri (1905) eserlerine özel bir ilgi gösterdi. Bu metinleri okuyanlar, Freud’un dile dair bir çizgide yapılandırılmış, psikopatolojik üretim olan semptoma nasıl önem verdiğini göreceklerdir. Lacan, Freud’un tüm yazıları boyunca bu pozisyonu koruduğu görüşündedir. Freud’un dile yaptığı vurgu, Lacan için, Freud’a geri dönüş hareketinde ve Freud’un çalışmasının yeniden yorumlanmasına rehberlik etmeye yardımcı olan bir pusula görevi görür. Özellikle sembolik düzlemin ön planda olduğu erken dönem Lacan’ın seminerlerinde bu durum ağırlığını hissettirmektedir. Freud’un makaleleri ile harfi harfine yakından ilgilenen Lacan, klinik patoloji ile alakalı çalışmanın, analizanın sözsel üretimlerinin analizine dayanması gerektiğini savundu. Bilinçdışı, Freud’un da kendisinin ilk kez fark ettiği gibi, yalnızca kendini ifşa etmekle kalmaz, analizanın sözsel yaratımları içinde ve aracılığıyla, adeta “konuşur”. Direnç bu mesele doğrultusunda farklı olarak konumlandırılır. Bilinçdışının konuştuğu söyleniyorsa, psikanalizin meşhur kavramlarından olan direnci nasıl konumlandırmalıyız? Şöyle der Freud(1920): ‘’Nevrotiklerin psikanalitik tedavisinde ortaya çıkan bu ‘’yineleme zorlanımını’’ anlamayı kolaylaştırmak için her şeyden önce dirençlere karşı savaştığımız şeyin ‘bilinçdışı’ direnç olduğu şeklindeki yanlış kavramdan kurtulmalıyız. Bilinçdışı – yani, ‘’bastırılmış olan’’- tedavi çabalarına hiçbir direnç göstermez’’. Daha sonra direncin alanını Ego’ya kaydırır Freud. Devam edecek olursak, konuşma vurgusu bu kadar ön planda ise bilinçdışının ve de semptomun mantığının kendisi dil ile ilgili olduğundandır; bir dil gibi yapılandırılmıştır. Psikanalizin dille bu şekilde ilişkilenmesinin ve onu patolojinin merkezine koymasının elbette yorumlama pratiği için de önemli sonuçları vardır. Konuya genel perspektif bakımından giriş düzeyinde yaklaşırsak (ki bu yazı bunun daha fazlasının iddiasında değildir), yorumlama, semptomu analizan için yerinde tutan veya bağlayan dilsel yapıya dokunmayı amaçlayan sembolik bir çalışma haline gelir. Lacan’dan (1966) alıntı yapacak olursak: “semptom tamamen bir dil analizinde çözülür, çünkü semptomun kendisi bir dil gibi yapılandırılmıştır, çünkü konuşma dil tarafından iletilmiştir“. Bu nedenle analistin önceliklerinden biri, analizanın (genellikle analiste talepler ve şikayetler biçiminde yöneltilen) dilini, dikkatli ve özenle dinleme işidir. Daha önce bir yazımda bu dinleme işine değinmiştim. Bu dinleme işi ‘’anlama’’ düzeyinde değildir. Çünkü Lacan için her anlama yanlış anlama olacağından, analizan hakkında mevcut bir duruma dair anlamaya düşmek, bir hataya düşmek ile aynıdır. Lacan iki kulak bile fazlayken üçüncü kulağın çok gereksiz olduğunu savunur. Bir analistin neden ekstra kulağa ihtiyacı olsun ki? Zira bu üçüncü kulak, yalnızca hemen hemen anlamlı olan şeyleri değerlendirdiğinden ve bilinçdışının söylemini -ağızda yuvarlamalar, tökezlemeler, mırıldanma, bozuk konuşma, ses ya da heceleri söylerken yanlışlıkla yerlerini değiştirme, duraklamalar, sürçmeler, belirsiz ifadeler, ikili ve üçlü ifadeler vb.- kaçırabildiğinden, imgeselin yanlış anlamasına doğru koşulmuş olunur (Demir, 2021). İşin bu boyutunu bırakıp devam edersek, Lacan dikkatli ve rezonansa konsantre kulağı bırakıp, analistin, analizanın bu taleplerine ve şikayetlerine boyun eğmesinin veya bunlara olumlu yanıt vermesinin analiz çalışmasına ters etki yapacağını belirtir (Lacan, 1966).

Lacan, bilinçdışını, bu talep ve şikayetlerin ötesinde diğer “gösterenlere” ve analizanın geçmişine/tarihine özgü diğer anlamlandırma hatlarına işaret eden, dilsel öğelerden (gösterenlerden) oluşan bir şey olarak görür. Dinleme işinde analistin görevi için şöyle der Lacan (1966): “Dahası, meselenin bu söylemin hangi “kısmının” anlamsal değer taşıdığını herkesten daha iyi bilen kişi psikanalisttir ve ideal olarak, tam da bu şekilde ilerler: günlük bir olayın betimlemesini, işitecek kulakları olana hitap eden bir fabl, doğrudan bir nida için uzun bir tirad ya da diğer yanda oldukça karmaşık bir ifade için basit bir atlama, hatta yerini aldığı tüm lirik yükselişin bir anlık sessizliğinin iç çekişini bulur.’’ Tam anlamıyla Lacan’ın ifade ettiği, bir anlamda, analizanın sözlerinin, taleplerinin, şikayetlerinin, affektif yükselişlerinin ardındaki sessizliklerin, seste olan akustiğin, anlık cümle kesintilerinin ve geçmişe dair bellek karışıklıklarının hakikati taşıdığıdır. Gerçek ile bir anlık karşılaşma, analizan üzerinde bir deneyim bırakır. Psikanalizin bunları yakalaması ve duyarlı olması, seslerdeki belirli yoğunluk noktalarına ulaşması, ‘’analizanın söyleminin ve rahatsız edici semptomlarını yapılandıran’’ bastırılmış unsurlara bir giriş noktası sağlamaktadır. Lacan, kendi adına, analistlere bu temel kurucu olgunun ardındaki güçlü işlevi ve sonuçları hatırlatmaktan asla vazgeçmedi.

Güncel yorumlama çalışmalarına gelince, Lacan (1966) şöyle bir öneri sunar: ‘’Şimdi psikanalitik deneyimin diğer ucuna dönersek – tarihçesine, tartışmasına, tedavi sürecine – burada ve şimdinin analizine karşı terapötik ilerlemenin göstergesi ve kaynağı olarak anamnez değerinin karşılaştırılması gerektiğini bulacağız; (…) analizin direncinde, sembolik yoruma karşı çıkılmaktadır.’’ Bu ifade, analizanın neden şu ya da bu şekilde sözelleştirmediğine odaklanmak yerine, analizanın söyleminin, bilinçdışı boyutunda açılmasını kolaylaştırmak için analistin müdahale etmesi gerektiği anlamına gelir. Bu süreç, analistin, analizanın kendi öznelliğine, benzersiz deneyimlerine ve geçmişine hitap eden çağrışımı uyaran, sembolik bir yorum sunma becerisiyle gerçekleşir. Lacan’ın belirtmek istediği tam da psikanalizde analistin yorumunun “gösterilen olarak değil, başka bir gösteren olarak analizanın kelimeleriyle” eşleşmesi gerektiğini hatırlatmaktır. Yorum, anlamı sabitlememeli, çanları çalmalıdır. Yorumlama, bir şeyleri örtmeyi değil, ifşa etmeyi amaçlar. Bu yorum görüşü, Lacan’ın dilin rolü ve doğası hakkındaki kendi görüşleriyle doğrudan bağlantılıdır. Lacan (1966) şöyle belirtir: ‘’Bu bizim için son derece öğreticidir, (…). Çünkü dilin işlevi bilgilendirmek değil, uyandırmaktır. Konuşmada aradığım şey, ötekinin tepkisidir. Beni özne yapan şey benim sorumdur. Öteki tarafından tanınmak için, sadece olacak olana göre olanı söylüyorum. Onu bulmak için, bana cevap vermesi için kabul etmesi veya reddetmesi gereken bir adlandırmayla ona sesleniyorum.”

Yorumlama konusundaki meseleyi daha da ilerletmek adına metinden şu pasajı aktarıyorum: ‘’Aynı zamanda Freud’un başarısının kaynağını da keşfederiz. Analistin mesajının, öznenin derin sorgulamasına yanıt verebilmesi için özne onu kendisine özgü yanıt olarak duymalı ve anlamalıdır’’ (Lacan, 1966). Pratik olarak çalışmada, dilin işlevi eğer Lacan’ın önerdiği gibi, “bilgilendirmek” değil, “uyandırmak’’ ise analiz çalışmasının, analizanlara “bilgi sağlama” yı değil, arzularına ve semptomlarına özgü temel bilinçdışı belirlenimleri arama ve derinlemesine çalışma sürecine girmelerine yardımcı olmayı içerdiğini göstermektedir. Analizanların bize sürekli sorular sorduğunu, bir cevap aradığını, tedavi beklediğini ya da bunu talep ettiğini biliyoruz. Bu durum ile beraber, analizde iken mesele yalnızca analizanların bastırılmış ve sansürlenmiş arzularının hakikatini “fark etmelerine” yardımcı olmak değil, diğer taraftan olumlu tavsiye veya hızlı çözüm sunmaktan kaçınılmalıdır. Analizana bir tavsiye ya da onun yerine bir karar, ortaya çıkabilecek arzuyu sönümlendirmek ile kalmaz, analizanın tekrar bir yabancılaşma sürecine girmesine neden olur. Diğer taraftan analistin yasak koyucu olması yine analizanın arzusu ile çalışmasına dair engel araçlarından biridir. Yukarıda bahsedilen direnç meselesine gelirsek, Lacan’ın ‘’analizde direnç, analistin direncidir’’ sözü ne kadar radikal gibi görünse de buralarda aranmalıdır. Bu, ayrıca analistin kendi semptomunu da oyuna dahil ettiği anlamına gelir. Daha da ileri gidersek bu tür analistler kendi semptomlarını, analizanın üzerine boca ederler. Analist, yorumları ile analizanların kendi sorularını ortaya koymalarına ve buna dair varsaymalarına yardımcı olmayı amaçlamalıdır (Lacan, 1966). Analist kendi semptomuna dair analizanı yönlendirerek bu sürece ket vurur. Analizanın kendi sorularını ortaya koyduğu ve bununla ilgilendiği süreç, yalnızca analiz çalışmasına olan kararlılığını ve bağlılığını güçlendirmeye yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda L şemasına atıfla belirttiğimiz, sembolik bir düzleme dayanan ve ‘’Ötekinin Söylemini’’ dahil eden analitik ilişkiyi gerçekleştirmeye de yardımcı olur (Lacan, 1966).

Psikanalitik tekniğin uğraşlarından biri, analizanların geçmişlerini “hatırlamalarına” ve muhtemelen “yeniden yazmalarına” yardımcı olmak için analizdeki söylemlerinin veya anılarının kilidini açmaktır (Lacan, 1966). Pratik olarak bahsetmeye çalıştığım yorumun edimi, mantığı ve amacı açısından önemli sonuçlar taşır. Ego ve kendilik psikolojisi modellerine dayalı klinisyenler yorumu, içgörü kazanımı, pozitif duygu dayatması gibi hedefleri amaçlayarak hastalara bilgi verme olarak görme eğilimindedir. Hikayede boşluklar açmak şöyle dursun, semptomun indeksini bir neden-sonucuna bağlayarak çalışmayı çıkmaza sokacağı görülecektir. Bu yorumlama vizyonu, (terminoloji de değişir bu durumda) klinisyenin hastalarından “daha bilgili” ve daha “uyumlu” olduğunu varsayar. Analizan terimi burada kaybolur, zira analizanın anlamı kendi kendini analiz edendir. Analizi icra eden aslında analizandır. Psikanalitik pratikte, analizanın talepleri “parantez içine’’ alınırken, analist ise aynı zamanda kendisini “kukla” ve “bildiği varsayılan” biri olarak konumlandırır. Bu konum yani ‘’bilen özneden’’ farklı olan ‘’bildiği varsayılan özne’’ konumu, analizana arzularını sözsel hale getirme ve geçmişlerini anlatma konusunda önemli bir görevde yardımcı olmak ve bilinçdışının ortaya çıkmasına izin vermek için hareket eder. Çünkü imgesel bir hikayede boşlukların üzerini örtmek tam da hedeflenene bizi ulaştırmayacaktır. Lacan, analistlerin kendilerini “hareket etmeyen” bir konumda tutmanın kolay olmadığının farkındaydı. Özellikle kapitalist söylemin özneleri ile klinik bir deneyim edinirken, analitik ilişkideki belirsizliği ve gerilimi ortadan kaldırmak için müdahale etme ve analizanın stresini, endişelerini ya da korkularını mümkün olduğunca çabuk azaltmak için müdahale etme zorlantısı, analistin görevini iki kat daha zorlaştırır. Bu zorlantı içerisinde olmak, elbette analistin karşı-aktarım ve kendi semptomuyla ilgili mevcut bir durumundan kaynaklıdır. Toparlayacak olursak kısa ömürlü imgesel tedaviler ve varoluşsal yabancılaşma odaklı pratikler dışında, yorumlama çalışması, metafor ve metonimi olarak işlev gören dile dayanır. Psikanalizde yorumun gücü, “Öteki” düzeyini hedefleyelere Gerçeği vuran müdahalelerin, bir semptomun hapsedilmiş arzusunu çözmesi ve ortaya çıkarması sayesinde, semptomu gevşetme veya tamamen ortadan kaldırma etkisine sahip olması olgusunda yatmaktadır.

Kaynakça

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: