Peki Bu Neyin Suçluluğu?

Ülkede gerçekleşen her felaketten sonra kendini öznelere hissettiren bir suçluluk ortaya çıkıyor. Peki bu neyin suçluluğu? Sadece suçluluk da değil, depremden sonra insanların çoğunda baş gösteren duygulardan birisi de utanç. Hemen konuya bir ‘’açıklık’’ getirme çabası içinde, insanların kendilerini ‘’suçlamamasıyla’’ ilgili telkin ve bilgiler verildi. Bu getirilen açıklama aslında üst metne dair bir atıftı ve elbette birçok soruyu açıkta bırakıyordu. Örneğin neden her felakette bu suçluluk insana musallat oluyor? Bunun cevabı tatmin edici biçimde asla verilemiyor. Kolektif her felakette karşımıza çıkan bu durum, hem işleyişi hem günlük hayatı sekteye uğraşıyor. Özellikle insanların kendi çalışmalarını. Çünkü hemen hemen her öznenin gündemi ‘’konuşamamak’’ ya da ‘’konuşmanın utancı’’ olarak görünüyor. Bu kendini ‘’suçlu’’ hissetme hali elbette hem günlük hem de klinik deneyimden bilineceği üzere kolay kolay telkinle ya da durumu açıklayarak ortadan kalkacak değildir. Freud kendisi de bu minvalde Yas ve Melankoli metninde zaten bu kendini suçlamalar karşısında aksi bir iddianın insanları rahatlatmayacağını ve bu suçluluğun ortadan kalkmayacağını duyurur. Burada o halde Kafkavari bir a priori suçluluktan bahsediyoruz: ‘’Sen zaten her daim ve her koşulda suçlusun’’. Lakin paradoks burada kendi göstermeye başlıyor; zaten masum olanlar için bir bağışlanma mümkün değil. Yani bir telkinin kapsayamadığı imkansızlıktan bahsediyoruzdur; suçsuz biri zaten bağışlanamaz. Her koşulda şekil değiştiren, ama kendisi değişmeyen bir olgu.

Bu tür felaketlerde özne için kendi içinde bir söylemin baskısı, suçluluk için gelmeye başlıyor: “işleri yoluna koy, bu senin sorumluluğun“. Burada sorumluluk kavramını anlamak çok önemlidir çünkü suçluluğun egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz ve suçluluk bir çıkmazdır. Özne kendisi bilinmeyen bir olayın içinde hisseder ve bunun ona suçluluk duygusunu neden yaşattığını bilmez. Sen sorumlusun ve ben bunu geçiştirmek için Öteki’nin arkasına saklanıp “Bunu yaptım, bu benim görevim, iyi yaptığımı sanıyordum” diyemem. Bu durum bir eyleme sürekler. Suçluluğu daha da büyüten bir eyleme. Eylemin kendisi sığınak gibi görünür lakin ne kadar çaba harcanırsa harcansın sığınacak yer yoktur, sığınamayız, ve en nihayetinde bu sorumluluk duygusuyla yüzleşmek zorunda kalırız. Lakin gerçek olan şu ki özne konumumdan sorumluyum ama gerçekleşen doğal felaketlerden sorumlu değilim. Kendi felaketlerimden ben sorumluyum, bunun hesabını vermeliyim ve kendi felaketimi yönetemez ve azaltamazsam, bu benim sorunum, bu dünyanın sorunu değil, hayır hayır! Burası paradoksal olarak bir telkin minvalinde duyulmasın, elbette özne suçlu! Ama tam tersi öznenin sorumlu olmasına ve bu imkansız suçluluğunu söylemesine izin vermeliyiz, çünkü öznel suçluluğu konuşmaktan başka türlü bir yol olamaz ve analizan söylediği gibi dünyanın başına gelen her felakette sorumlu olmadığını da görerek o anda bir diyalektik mümkün olabilsin. Yani tüm bu suçluluğu irdelemek öznel boyutta analitik bir eşlik etme işidir. Elbette eşlik etmesi zor olmalı çünkü bu suçluluktan arınıp, masum olmak zor! Bununla yüzleşene kadar şu ses işitilecek: ‘’gerçek şu ki, şimdi işleri yoluna koy, yapman gerekeni yap!”.

Pek tabii bu felaketin insanlara yaşattığı travma ise bambaşka bir konu.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: