Aşk ve Bilinçdışı Bilgi – II

Bu kısa metinde Freud’un makalesinden ünlü bir parçayı ele almaya çalışacağım: ‘’Güçlü bir bencillik hastalanmaya karşı bir korumadır ama son erimde hastalanmamak için sevmeye başlamamız gerekir ve eğer bir engellenme sonucu sevemezsek hastalanmamız kaçınılmazdır.‘’ – S. Freud, Narsisizm: Üzerine Bir Tanıtım

Sürekli paylaşın ve sevmeye/aşka teşvik etmek amaçlı kullanılan bu sözü, gerçekten Freud, bu anlamda mı kullandı? Temelde, psikanalizin aşk hakkında söylediklerinden sonra, bu cümlenin ele alınış biçimi, bir çelişki barındırmıyor mu? Özne konumları ve onların aşk dertleri, semptomları ve şikayetleri olmasaydı, psikanalizin aşk hakkında söylediklerinin bu cümlenin ele alınış biçimi ile uyumlu olduğunu varsayabilirdik. Psikanaliz her şeyden önce “bastırılmış aşk” figürü altında ortaya çıkan ilişkilerden bahseder. Bastırılmış bir aşk olgusu, nevrozun tanıklık ettiği şeydir. “Psişik varoluş biçimi” olarak, bu durum, bilinçdışı aşkın humusudur. Aynı zamanda “hasta olma” formülünün narsisizm üzerine olan makalede tanıtılması libido, beden ve jouissance meselesindeki güçlü konumunu bizlere verir.

Şimdi cümleyi tekrar hatırlayalım: ‘’Güçlü bir bencillik hastalanmaya karşı bir korumadır ama son erimde hastalanmamak için sevmeye başlamamız gerekir ve eğer bir engellenme sonucu sevemezsek hastalanmamız kaçınılmazdır‘’. Bu cümlenin, aslında 3 biçimli bir etkisi vardır. İlk olarak, ‘’Güçlü bir bencillik hastalanmaya karşı bir korumadır’’, bu aynı zamanda ‘’aşktan koruyan güçlü bir egoizme’’ sahip olmak anlamına gelir. Aşk söz konusu olduğunda nesne, ilke olarak egoyu tehdit eder. Şöyle diyor Freud: ‘’Nesne libidosunun erişebileceği en yüksek evre öznenin bir nesne yükü adına kendi kişiliğinden vazgeçmiş göründüğü aşık olma durumunda görülür…’’.  Aşkın egonun sağlığına iyi gelmediğini not edelim. Çünkü özdeşleşme istikrarını değiştirir ve ilgili tüm küçük sıkıntılarla birlikte büyük bir kaygı getirir. Bunun yanı sıra yasın çeşitli görüngülerine de zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, büyük şişman “ego”, aşka ve onun getirdiği karmaşaya karşı bağışıklık kazanmıştır. Kısacası aşk, ego’ya karşı soğuktur ve bencillik aşkın en etkili koruyucusudur.

Diğer yönden devam edersek ikinci kısım şöyledir: “insan hastalanmamak için… sevmeye başlamalıdır“. Ne için? Çünkü bu şekilde yalnız olan ego, bir şekilde kendi narsisizmi tarafından tehdit edilir ve kendi korkunç tiranlığında debelenir. Nesnesiz olarak kurur ve kendi kendini soğurur. Ego, bu nedenle bencilliğine diri diri gömülmemek için nesneye küçük bir taviz vermeli, kısacası “sevmeye başlamalıdır”.

Sonra, üçüncü olarak, nevroz figürü (konuyu sınırlı tutmak adına, nevroz ile ilgili kısmı ele alıyorum) ortaya çıkar: ‘’eğer bir engellenme (Versagung) sonucu sevemezsek hastalanmamız kaçınılmazdır.’’ Bu kavramın okuyanları tuzağa düşürdüğü yer burasıdır: Narsisizmi rahatsız eden nesneye yönelik bu gizli hareketi, sevmenin cazibesini kuşkusuz anlamalıyız. Böylece aşkla yozlaşan ego zayıflar ve aynı zamanda tuzağa düşer. Çünkü içinde bir nesneye karşı bir kıpırdanma olur olmaz, büyük olasılıkla reddedilecek ego, özlenecek olan nesnedir. Burada sevmek bir eylemdir ve önceki aşamada olduğu gibi artık sadece bir “his” değildir. Özne “bencil” güvensizliğinden uzaklaşarak nesneye doğru bir adım atar atmaz, nesnenin kendisini reddetme ve semptoma kanat verme riskini göze alır. Versagung saatini kurmaya başlar. Psikanaliz, aşkın yürümediğini söylemek için aşktan söz edilebileceği gerçeğini formülleştiren bir söylemdir. Dolayısıyla burada nostaljiye gerek yok, aşk ilişkileri ve bağları söz konusu olduğunda düzensizlik yapısaldır. Daha önceki yazımda (Aşk ve Bilinçdışı Bilgi – I) şu satırları yazmıştım: Lacan’ın aşk ve bilinçdışı bilgi konusundaki düşüncelerini biraz daha açarsak: Aşkın bilinçdışıyla olan ilişkisi, aşkın bilinmeyenle, özellikle öznenin, kendisi hakkında bir şey bilmediği ve tanımadığı bir ötekiyle karşılaşmasında kendi hakkında nelerin etkinleşeceği ile ilgili olduğu anlamına gelir: “Bir karşılaşmanın şartı, insanın bilmemesidir. Bir kişi bir ötekiyle ilişkiye başladığında ötekinin aslında kim olduğunu, ne söyleyeceğini, ne yapacağını bilemiyor…. Partnerle nasıl olunacağını bil(e)miyor insan…”. Karşılaşma hakkındaki bu bilgi eksikliği, bize ilişkinin gelişmesiyle, nasıl ilerlemesi gerektiği ile ilgili hiçbir garantinin olmadığını gösterir. Tam da bu boşluğun yerine fantazmla gelir özne. Kişi bu boşluğu, bildiği senaryo yani fantazm ile doldurur. Diğer bir durum, karşılaşma özneyi dengenin otomatından çıkardığı için işler ters gidecektir: aşk ilişkisi başarısız olur.

Freudcu klinik deha, nevrotik semptomda hüsrana (Versagung) uğramış ya da çok daha doğrusu reddedilmiş bir aşk figürü tanımış olacak şekildedir. Öznenin kabullenemediği bir ret: bazı semptomlar bunu söylüyor. Hipokondriyak durumlar, panik atak şikayetleri, depresif belirtiler vs. buradaki tepkiler değişkendir. Bu semptomların elbette sadece bu durumdan kaynaklandığını söylemiyorum. Lakin bazı “hasta-oluşlar” bir aşk hikayesi gibi okunmalıdır. Orada yine aşık özneyi ele geçiren bu bitkinliğe gönderme yapan “aşk hastalığı”ndan bahseden dili duymak yeterliydi. Freud, nevrotik kişiyi “hasta” (der Kranke) olarak betimlemeye ve bir “hastalık” (Krankheit) olarak bahsetmeye gönülsüz değildir, ancak hastalığının aşk tarafından bastırılan kaderden doğduğu anlaşılırsa, haklı olarak orada tutkulu kişinin, bu aşk hastalığının ortaya çıkardığı aşk hastası bir insan görünür. Nevrotik kişi, kendine duyduğu bilinçdışı bir aşktan hastayken, haklı olarak Freud’un şu sözleri akla gelir: ‘’Aşkın doruklarında ben ile nesne arasındaki sınır silinme tehlikesi gösterir. Âşık olan kişi, duyularının tüm tanıklıklarının aksine, “ben” ile “sen”in bir olduklarını iddia eder; bu birlik hakikaten bir olguymuş gibi davranmaya da hazırdır.’’

Aşkı bu şekilde semptom aracılığıyla ele almak, bir gözlem yapmak ama her şeyden önce ölçülü bir gözlem yapmak mühimdir. Aşk, “mutluluğu elde etme yöntemleri” arasında en üst sıralarda yer alır: aşkı merkez noktası olarak alan bu yaşam yönü, tüm tatmini sevmekten ve sevilmekten bekler. Gerçek şu ki, aşk yoluyla bu tatmine olan bağımlılık, bir şekilde tatmin edilirse, semptomların ve ıstırabın bedeli oldukça ağır olabilir. Açıktır ki, insan çok sevdiği ve daha da çok sevildiği anda “sıkıntılar başlar”. Bazı aşkların karşılık bulması, öznede kaygıya neden olabilir. Fantazm dışında belirli bir senaryonun gerçekleşmesi, alışılmışın dışında sevilme, partnerden beklenenin alınaması sonucunda nesne ile ilişkisinin parçalanması ya da âşığı yaralayan sadakatsizliğin gölgesi belirir. Bu, zevk almanın aşktan başka yolu olmadığı anlamına gelmez, hatta bazıları hazzın termometresini daha yükseğe ve daha etkili bir şekilde yükseltir. Ama doyumun bu biçimi, öteki-nesneye atıfta bulunduğu ölçüde, esastır. Dolayısıyla aşka fantazmın karışması, mutluluk programına ciddi şekilde zarar verir. Bu doyum uğruna aşkta bir karşılaşmanın kaçınılmaz olarak semptomlara yol açtığını daha iyi anlıyoruz. Nevroz ise bu anlamda ölümcül bir tutku biçimidir. Bu ölümcül tutkunun ardından şu soru gelir: Neden aşık oldun? Onda aradığın ya da bulduğun ne idi? Daha sonra sevilene yüklenen bir “nitelikler” listesiyle bu sorulara cevap verilir. Lakin böyle bir cevap hem aşka karşı suç işlemektir hem de bir imkansızlıktır. Sevilen ötekinin nesneleştirilmesi sonucunda karşılaşılan hayal kırıklığı, öznenin, ötekinde kendi eksikliğinin bulunmadığı olgusu ile karşılaşmasıdır. Ayrıca tam da bu listenin sunulması, sevme ve sevilmeyi bilmemenin itiraf edilmesidir. Aradığımdan başkasını bulursam nasıl sevebilirim?

Bu liste-nesne karşılaşması ile “sonsuza kadar” süren aşkın bir fantazm olduğu ve yalnızca özne için muazzam bir aşk ihtiyacının varlığı görülebilir. ‘’Aşka aşık olgusunun’’ öne çıkması,  diğer yönden kişinin, doyuma ulaşana kadar verdiği ama sonra tek taraflı olarak bozduğu her vaat bunu gösterir. Bu türden her karşılaşma özneyi yalnızlığına geri gönderir ve belki de özne, temel yalnızlığıyla yüzleşmenin yolunu ancak böyle bir aşk sayesinde bulur.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: